top of page
  • LinkedIn - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
  • Google+ - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
Featured Posts

Kendini Gerçekleştiren Kehanet mi? Değişim Cesareti mi?



Merhabalar, nasılsınız?

Nihayet buluşabildik, son zamanlardaki gelişmeleri sizinlerle paylaşmak için sabırsızlanıyordum fakat bir kez daha anladım ki her şeyin bir zamanı var. Ve bu zamanı kendi isteğime göre eğip bükme çabalarım şu an sonuç verdi ve karşınızdayım:)

Haberiniz var mı bilemiyorum ama artık İzmir’de de bir ofisim var, homeoffice diyelim hadi biz ona. Bu yazımı da size yeni evimden yazıyorum. Geçtiğimiz 1 sene boyunca buradaki projelerim sebebiyle gidip geldiğim için ve çok şey öğrendiğim 3 projeyi hayata geçirdiğim için kendi kendime dedim ki: “Gizem artık bu göçebe hayattan ziyade kütüphaneni oluşturacağın bir yerin daha olsun. Hem ailen ve yeğenlerin de orada.” Ne var ki canım bunda demeyin, inanın ev ve taşınma konuları benim gündemimde büyük yer kaplıyordu. Geçen gelişimde kitaplarımın bir kısmını getireyim dedim 38 kg tuttu. Ve İzmir’de gelişecek, geliştirecek çok alan var benim için.

2000 senesinden beri İstanbul’dayım ve şimdi doğduğum kente, İzmir’e de yerleşmek büyük bir rahatlama getirdi zihnimde. Taşınmayı sevmediğimi şuradan anlayabilirsiniz son 16 senedir Teşvikiye’de aynı evde yaşıyorum. Diğer çoğu şeyi hızlıca değiştirebilen ben, nedense bu konuda biraz ketumum sanırım:) Ama artık değil…

Bir filmde öyle bir anektod vardı, evini sırt çantana sığdırmayla ilgili George Clooney oynuyordu. Ben daha o mertebeye erişemesem de uzun süredir zihninizi kurcalayan konuyu çözdüğünüz zaman oluşan o rahatlama ve boşluk hissi muazzam!

Eveet bu da bugünkü konumuza getirdi beni: Kendini Gerçekleştiren Kehanet.

Uzun zamandır bu konuyu araştırıyor ve gözlemliyorum ve sanırım artık sizlerle de paylaşma zamanı geldi.


“Neydi bu? Bir yerde duymuştum sanırım” diyenler için ise psikolojideki adı Pygmalion Etkisi. Yani annelerimizin söylediği “Bir şeyi 40 kez söylesen olurmuş” kadar basit olmasa da, biraz bilimsel yaklaşalım konuya bugün. aslında gündelik hayatımızda o kadar iç içe yaşıyoruz ki, çoğu zaman farkına varmıyoruz bile.

​Sosyal psikolojide “Self–Fulfilling Prophecy” ya da “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” olarak geçen bu kavram:

İnandığımız şeyin farkında olarak ya da olmayarak davranışlarımıza yansıdığı, bu yansımanın da çevremizdekiler tarafından yine farkında olarak ya da olmayarak algılandığı ve onların da davranışlarını bizim beklentilerimiz doğrultusunda şekillendirdiğini öngören sosyal psikoloji teorisidir.

Mesela işten kaytarmak için hasta olduğunuzu söylersiniz, hiç bir şeyiniz yoktur oysa ki o mesajları yazmaya başlar başlamaz daha halsiz hissetmeye başlarsınız ve enerjiniz düşer ya…Belki bu da buna bir örnektir:)

Düşünsene Neo o sıkıcı işinde kaldaydı...Ne olurdu?


Ya da sürekli sen farklısın denen bir çocuğun aslında özünde normal olmayı çok istemesine ragmen farklı olmak için saçmalamasıdır. Bazen bu farklı olma çabası ona ün, para, ve başarı getirebilir.. Oysa içten içe onun tek istediği diğer insanlar gibi normal olmaktır. Bu kişi, başkalarının ondan beklentilerini karşılayan davranışlar sergiler. Ve sonunda sırf “farklı” olmak adına bir süre sonra başarısızlığı bile kabullenmeye başlar. Tabii ki bu negatif etkisi.


Size hiç oldu mu bilemiyorum, mesela sevgilisini kaybetmekten çok korkan biri, bu korkuyu sevgilisi ile arasındaki iletişime de yansıtacak ve bir süre sonra çiftler arasında, sonu ayrılığa sebep olacak gerilimin artmasına sebebiyet verecek ve sonunda sevgilisini kaybetmekten korkan kişinin "kaybetmeye" dair inancı, kehaneti gerçeğe dönüşmüş olacaktır. Geçen gün bir arkadaşımı dinlerken farkettim bu durumu. (evet bir arkadaşımı:)

"Bir durumun yanlış tanımlanması, yanlışı doğru haline getiren yeni bir davranışa yol açar" Robert K. Metron.


Sherlock izleyenleriniz bilir, son sezonda geçmişti bu kavram hatırladınız mı? John O’Hara’nın ‘Samarra’da Randevu’ adlı hikayesinden bir alıntı yapmıştı sevgili Sherlock…Hikayemiz şöyle:

Bir zamanlar bundan yıllar yıllar önce, Bağdat'ta yaşayan zengin bir tüccar, hizmetkarını pazara göndermiş. Hizmetkar kısa bir süre sonra, yüzü bembeyaz tir tir titreyerek geri dönmüş. "Efendim," demiş, "bugün pazara gittiğimde bir kadın beni itti. Kafamı çevirip baktım ve beni iten “Ölüm”müş. Bana dönerek tehditkar bir bakış attı;efendim lütfen bana hemen en hızlı atınızı ödünç verin de, bu şehirden ve kaderimden kaçabileyim. Ölüm'ün beni bulamayacağı bir yere, Samarra'ya gideyim." Tüccar ona atını vermiş ve hizmetkarı atın gidebildiğince hızla, dörtnala oradan uzaklaşmış. Sonra tüccarın kendisi pazara gitti ve orada beni gördü. Yanıma geldi ve dedi ki, "Neden bu sabah hizmetkarımı gördüğünde tehditkarca elini salladın?" "O tehditkar bir hareket değildi ki," dedim ben de, "şaşkın bir hareketti. Onu Bağdat'ta gördüğüme şaşırdım, çünkü onunla bu gece Samarra'da bir randevum vardı."

.....

Bir dakika nefes molası...:)

Şimdi hayatımızda aldığımız kararların hepsini görseydik önümüzde...Nelerin nelere bağlandığını, şaşırır mıydık? O zaman bize çok kötü hissettiren şeylerin aslında ne kadar farklı sonuçları tetiklediğini görsek mesela? Ama öyle bir script yok değil mi? Hayatın da manueli yok zaten, deneyimleyerek öğreniyoruz ama bazen kolaya kaçmak isteyip hemen kısa yolları hacklemek istiyoruz da mümkün mü bu?

Belirsizlik toleransımız gittikçe düşüyor. Kontrol ihtiyacımız artıyor. İlişkilerimizde, işimizde, iletişimimizde, planlarımızda bilmediğimiz şeylerden kaçınmak istiyoruz. Bilmek istiyoruz, bilinmek istiyoruz, sevmek istiyoruz, sevilmek istiyoruz, haklı olmak istiyoruz, pişman olmamak ve zaman kaybetmemek istiyoruz. Bu yüzden de hayatımızı kontrol etmek ve mükemmel olmasını istiyoruz.

Peki mümkün mü?


Ben bu sorunun cevabını bimiyorum ama bildiğim bir şey var o da eğer beynim fazla düşünmeye doğru beni çekip hareketsizliğe doğru, sosyal çekilmeye doğru, iletişimsizliğe doğru, sosyal fobilere ve korkulara doğru ittiğinde, ben hareketi seçmeye karar verdim. Çok sevdiğim bir dostumun öğüdüdür bu. Hareketi seç!

Bundan 1 sene önce yapabileceğimi tezahür bile edemeyeceğim hayatı ve seçimlerimi yaşıyorum. Kader değil, seçim belki de…Tüm o dönemeçlerdeki verdiğimiz o diğer kararlar. Yaşadığım tüm acılar, tüm sinir, tüm üzüntü, tüm heyecan, tüm sevinç, tüm okuduğum kitaplar, izlediğim film ve diziler, çalışarak geçirdiğim tüm uykusuz geceler bunu mümkün kıldı.

Ve sizle daha fazla paylaşmak için de inanın elimden geleni yapacağım, bu da benim sözüm olsun. Ama sizler de ne olur paylaşın, yazın, düşünün, sorun. Aradığımız cevap belki de hep burnumuzun dibinde ve biz o cevaptan o kadar korkuyoruz ki soruyu sormuyoruz.

- and don't worry about the vase. - what vase? - Matrix


PS: Matrix'i ilk izlediğimde en etkilendiğim filmler arasında olacağından emindim ve yıllar geçmesine rağmen sorgulamalarım azalmadı, aksine giderek arttı. Filmdeki en sevdiğim sahneler de Kahin ve Mimar sahneleriydi. Tam da bu yazımın konusu olan videoyu izlemek isterseniz hemen aşağıda:)




PS1: Tam da yazıma uygun bir şarkı Thom Yorke'dan Analyse dinlemek isterseniz hemen burada:)


PS2: Bu haftasonu harika lise öğrencilerinin düzenlediği STEAM Days etkinliğinde konuşmacıydım, Yeteneklerini Keşfetmek ve Dehamızı arttırmak üzerine yaptığım bu konuşmadan esinlendiğim yeni yazımı yazmaya başladım bile, umarım cuma günü sizlerle paylaşabilirim:) Bence paylaşmak ve sesimizi duyurmak çok değerli, o yüzden beğendiyseniz paylaşabilirseniz çok mutlu olurum:) Çok teşekkürler!

Güçlü sorular sorduğunuz ve istediğiniz cevapları almanız dileklerimle,

Sevgilerimle,

Gizem

Recent Posts
Follow Me
bottom of page