top of page
  • LinkedIn - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
  • Google+ - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
Featured Posts

SAHNE KORKUSU NEDİR? BU KORKUYU YENMENİZ İÇİN 7 TAVSİYE


Merhabalar,


Bugün bana çoklukla gelen bir sorunu ele almak istedim, belki aranızda sahneye çıkmaya korkan, sunum öncesinde strese ve kaygıya giren, eğitim verme fırsatı çıktığında bu kaygılardan dolayı reddedenler vardır. Ve umarım bu yazı onlar için bir nebze de olsa rahatlatıcı bir etki, ferah bir nefes ve özgürlük hissi verir.


Sadece 5 dakikanızı rica ediyorum. O zaman hadi başlayalım:)


Sahne korkusunun birden çok sebebi olabilir. Aslında bunu yaşamak için illa ki sahnede olmamıza bile gerek yok. Toplantılarda, seminerlerde, katıldığımız etkinliklerde 'sorusu olan var mı?' cümlesiyle bile kalp atışlarınız hızlanıyorsa, içinizdeki yüzlerce soru olmasına rağmen söz alıp da sormuyorsanız, o acı veren ıstıraplı sessizlik durumunu yaşıyorsanız. Tebrikler nur topu gibi bir kaygınız daha oldu.


Şaka bir yana, ilkokul zamanında sözlüye kaldıran öğretmenlerimiz sağ olsun, ve çocuk olmanın getirdiği korkuyla birlikte dalga geçen sınıf arkadaşlarımız, buna bir de yüksek not alamama kaygısı da girince bu 'sözlü'ler en korkutucu kabusumuz gibiydi. En azından benim öyleydi.



Sınav tarihleri belliydi ama sözlüler bir anda beklenmedik zamanda ve hiç hazır olmadığınız durumlarda olabiliyordu. O küçücük bedenlerimiz ve hayatımızda bu kadar belirsizliği yönetmek ne demek biliyor musunuz?


Brokerın yaşadığı stresle eş değer bir stresten bahsediyorum!


Bu stresi yönetemeyen çocuklar olarak büyüyünce de bu durumlardan kaçar olduk. Aman beni görüp soru sormasın diye gözlerimizi sakladık, aşağıya baktık, ilgilenmiyormuş gibi yaptık. Sanki öğretmenler suçluyu cezalandırıyordu ve bizim tek suçumuz yeterince şeyi bilmeme korkusu ve koca sınıfın önünde rezil olmamaya çalışmaktı.


Tabii ki herkesin hikayesi ve geçmişi farklı, zaten korkularımız bize özel bizim karakter, beyin ve psikolojik yapımıza ve geçmişte yaşadığımız hikayelere. Bu korkuları çoğunluk yoğun olarak yaşıyorsa onlara fobi deniliyor zaten. Onları çözmek nispeten daha kolay çünkü neden korktuğunuzu biliyorsunuz. Yükseklik, örümcek, böcek, yüzme, kapalı yerler, ya da benim gibiyseniz palyaçolardan korkabilirsiniz.


Asıl çözülmesi zor olanlar bizim bastırılmış korkularımız. Kendimize bile itiraf edemediğimiz, ama vücudumuzun korku tepkileri verdiği durumlar. (Terleme, kalp atışlarının hızlanması, ağzın kuruması, nefes ritminin bozulması vb...)


Sahne korkusu ya da göz önünde olmayla ilgili sorunlar kişinin içedönük ya da dışa dönük olmasıyla da şekilleniyor. (introvert vs extrovert) Çoğu dışa dönük insan sahnede ya da diğer insanların gözü üstlerindeyken bu durumdan hoşlanıp kendi şovunu yaparken, içe dönükler maalesef yazılı sınavlarda daha başarılı olup bu tip sunum, sözlü vs konularında kendi potansiyellerini gösteremeyebilirler.


Ve bu hayat maalesef dışa dönüklere göre tasarlandığı için çoğu başarılı ya da yüksek potansiyelli içe dönük bu çekimserliklerinden dolayı, o harika ışıklarından bizleri mahrum ediyorlar.Bu yazıyı aslında onlar için yazmak istedim. Çünkü ben de bir içe dönüğüm ve şimdiye kadar yüz kez sahneye çıkabildiysem, siz de yapabilirsiniz!


Ben kurumsal hayattayken 10 kişinin önünde bile sunum yapmamıştım o fırsatı hiç vermemişlerdi ya da ben talep etmemiştim bilmiyorum. Hiç böyle bir yeteneğimin olduğunu bile bilmiyordum hatta. Katıldığım konferanslarda ve eğitimlerde hep bir hayranlık duyardım konuşmacılara, eğitmenlere. Ben de bir gün böyle olabilir miydim derdim, itiraf edeyim biraz kıskanırdım da kendilerini. Çünkü sahnede devleşen çok insan gördüm ve sahnede olmak demek, insanların sizin bilginize ya da yeteneğinize güvenmesi, söyleyeceklerinizin dinlenebilir ve değerli olduğunun göstergesi demekti benim için.Siz o rahatsız koltuklarda diğer katılımcılarla otururken sahnede anlatan, rahatça konuşan hatta gülebilen kişilere karşı böyle içten içe 'ne olacak ya ben de anlatırdım bunları, hatta belki daha da fazlasını!' dediğiniz oldu mu hiç? Hadi itiraf edin en azından bir kez içinizden geçmiştir.


Peki sordunuz mu kendinize neden onlar sahnede?

Ve siz izleyicisiniz?

Neden siz o sahnede değilsiniz?

Olmak ister miydiniz?

Böyle bir fırsat çıksa bir anda buna hazır mısınız?

Ne anlatacaksınız?


Ben bu soruları birlikte çalıştığım kişilere soruyorum, hatta çoğunun hayali TED konuşmacısı olmak ama ne anlatacaklarını bile bilmiyorlardı hayal bu ya:) Benim de hayalimdi ve hala hayalim ama kimse beni çağırmayınca ben de kendi TEDx lisansımı aldım benim gibi kişileri sahneye çıkarmak için. Ama o dönem proje sebebiyle İzmir'deydim bu sebeple de TEDxBostanlı ismini almıştım. Artık güzel İstanbul'uma döndüm haala beni İzmir'de sananlar var, hayır efendim 2 senedir İstanbul'dayım ve burada da lisansa başvuracağım. Kim bilir belki bizim de bir sahnemiz olur, güzel olmaz mıydı?


Ben hayallerin gerçeğe yaklaşmasını onlar için yaptığımız hazırlıklara ve çalışmalara bağlıyorum. Hazır olabilmek, hayatın sürprizlerine!Benim başıma gelen de tam böyle bir sürprizdi açıkçası. Çoğu insanın aksine benim yüksek yerlerde tanıdıklarım yoktu ve arkadaşlarım da sağ olsun Gizem tek başına da halleder ya diye düşündükleri için genelde bana pek destek olmazlar.


Gelin ben size sahne ile ilk kavuşma ve barışma hikayemi anlatayım.


1. GÖRÜNÜR OL


İstifa ettikten sonra (Ağustos 2014:), kendi şirketimi henüz kurmamıştım ama kendi web sitemi tasarlamıştım, yurtdışından ve yurtiçinden danışanlarım olmaya başlamıştı ve bildiğiniz üzere LinkedIn'de yazılar yazıp sizlerle paylaşıyordum. 1 ay sonraydı, bir mail aldım (ismi bende kalsın kendisi bile henüz hayatımı bu yönde değiştirdiğinin farkında değildir çok teşekkür ediyorum kendisine hatta bu yazımdan sonra özel bir teşekkür mesajı atayım:)


Tanımadığım biriydi yazılarımı takip ettiğini ve eğer uygun görürsen PMI'ın PMDay yani Uluslararası Proje Yönetim Günü'nde motivasyon konuşması yapmak ister miyim diye sordu. Bu soruya tahmin edersiniz ki ben de çok şaşırdım. İçimden geçen çekingen ve mükemmeliyetçi Gizem hemen hayır demek istedi. Daha önce hiç sunum yapmamıştım. Bir de bu kadar tecrübeli ve profesyonel bir kalabalığın karşısında, İzmir ve Ankara ile eş zamanlı bağlanarak İstanbul'da olacak konuşmada baş konuşmacı olarak hiç! :)


İşte bu sanırım istifa sonrası kariyerimi etkileyen en önemli dönüm noktalarından biriydi. Evet mi diyecektim? Hayır deyip teşekkür edip içim içimi mi yiyecekti?


Siz olsanız ne yapardınız?


2. KABUL ET


O an nanosaniyede aklıma ünlü girişimci Richard Branson'ın sözü geldi. (vallahi gerçekten de)


Ne diyordu kendisi?


'If you don't know something, say YES! and learn how to do it later.'

meali


'Eğer bir şeyi bilmiyorsanız EVET! deyin ve daha sonra nasıl yapılacağını öğrenin.'

3. HAZIRLIK YAP


Ben de öyle yaptım, EVET! dedim ve hazırlıklarıma başladım. Deli gibi TED konuşmaları izledim, notlar aldım, ipuçlarını öğrenmeye çalıştım. Ama beni en çok etkileyen Simon Sinek'in videoları oldu. Kendisi de bir içedönük olan Simon çok güzel itiraflarda bulunmuştu ve ben de onu dinlemeye karar verdim.


Sunumumu hazırladıktan sonra kendi sesimi kaydedip 10'dan fazla pratik yaptım, yürürken, takside, evde, kendi kendime konuşmaya başladım (evet biraz da deli işi:)


4. AMACINI HATIRLA


Vazgeçmek istediğim, gözümün korktuğu çok anlar oldu ama o sahnede olmanın benim için ne ifade ettiğini biliyordum. Bunu istiyordum, korkuyordum ama istiyordum. Zaten istediğimiz çoğu şey ve değişim bizi korkutmuyor mu? Belirsizlik, ilkler, sahne ışığı...Bu yola çıkarken bir amacım vardı. Hala var.


Amaçsız yaşayabilir mi ki insan?


Evet yaşar ama Oscar Wilde'ın dediği gibi sadece var olur...


“To live is the rarest thing in the world. Most people just exist, that is all.” —Oscar Wilde

Ve ben bundan daha fazlası olmak istiyordum, korkularıma rağmen.


5. SU İÇ ve NEFES ALMAYI UNUTMA:)


Sunum günü geldi çattı. Giyindim, bilgisayarımı aldım geldim bir de baktım ki projeksiyon kablosu Mac uyumlu değil. (Tabii o zamanlar toyum, şimdi tüm VGA, HDMI kablolarımı hatta Bluetooth hoparlörümü bile yanımda götürüyorum - öhöm temkinli olduğumu söylemiştim değil mi:)


Ee ben 5 dakika önce gayet sakindim, katılımcılarla cool cool muhabbet ediyordum sıra bana gelince bir anda bünyem alarm durumuna geçti kalbim nasıl atıyor ellerim nasıl titriyor, dizlerimin bağı çözüldü. O an tek düşündüğüm şey: 'Ya beni beğenmezlerse!' 'Ya hata yaparsam, ya saçmalarsam...gibi gibi gibi bir sürü sabotajcı endişeli iç ses'


Bu gibi durumlarda kaygının asıl sebebi nefes almayı değil, vermeyi unutmamız. Çünkü o kadar korkunca ya nefessiz kalırsam diye vermek istemiyoruz. (ne garip değil mi)


Bu gibi durumlarda su içmek çok ise yarıyor yudum yudum, nefesinizi düzenlemek de. Çünkü kendinize, 'anormal bir durum yok, leopar tarafından kovalanmıyorsun, alt tarafı spot ışığı altındasın' demeniz gerek.


6. SPOT IŞIĞI ETKİSİ ALTINDASIN ÇOK DA UMURSAMA


Ama tabii psikolojideki 'Spot Işığı Etkisi' kavramını henüz bilmiyordum sonra çok araştırdım ve bana çok faydası oldu.


Nedir efendim bu 'Spot Işığı Etkisi! dedikleri:


1996 yılında Cornell Üniversitesi'nde insanların eylemleri ve görünüşlerinin başkaları tarafından fark edildiğine inanma derecelerini araştıran Thomas Gilovich tarafından incelendi.


Hani derse ya da işe geç kaldığınızda ya da kalabalık bir tiyatrodan ya da cafeyden içeri girdiğinizde tüm gözler, yargılayan ve eleştiren bakışlarla size dönmüş hissedersiniz ya, işte tam da bunu araştırmış.


YANLIŞ KANI: Başkalarıyla birlikteyken herkesin görünüşünüze ve davranışlarınızın hepsine, söylediğiniz her kelimeye dikkat ettiğini düşünürsünüz.

GERÇEK: İnsanlar gerçekten teşvik edilmedikçe bütün bunlara ve size çok az odaklanırlar. (%20) Herkes bir noktadan sonra kendi iç seslerine ve hayatlarına döner, kendi iç sorgulamalarına.. O koltukta bedenleri oturur ama zihinleri başka yerlere gidebilir. %100 pür dikkat sizi dinlemezler, hatta sizin zannettiğiniz kadar dikkat etmezler bile.


O yüzden rahat olun.


7. SAMİMİ OL ve BAĞ KUR


Samimi olun. En kolay görünen zor şey.


Çoğu insan sahneye çıkmak için yeterince mükemmel olmadığını düşünür. Yeterince uzun değilim, zayıf değilim, fit değilim, saçlarım çirkin, elbisem yok, topuklu giyemem, sesim güzel değil, anlatacak heyecanlı bir hikayem yok, sıkıcıyım, yeterince güzel ya da yakışıklı değilim gibi gibi gibi...


Valla ben de değilim. Yanı sıkıcı olduğum söylenemez ama 1,60 boyunda hafif balık etli, ilkokul çocuğu gibi ince bir sese sahip olan gözlüklü, kıvırcık saçlı biriyim. Öyle fönlü sarı saçlar, döpiyesler, protez inci gibi dişler, fazla makyaj, ince topuklu ayakkabılarla da işim hiç olmadı, hiç olmayacak da. Ben rahat kıyafetlerle, şapkamı takıp sahneye çıkabilirim:)


Nasıl rahatsam, kimsem o!


Siz kimseniz o olun. Ben bir kez aksini denedim de bir daha hayatta yapmam. Siz kendiniz rahat olmazsanız ve kendinize samimi olup kendinizi sevmezseniz, hatta güvenmezseniz, başkaları neden yapsın?


Samimiyetle soruyorum, neden?


Artık 'Attention Economy' döneminde yaşıyoruz, çok hızlı tüketiliyor her şey kimsenin odağı o kadar yüksek değil. Siz bir de başkalarının ilgisini çekmek için uğraşmak için o kadar vakit harcayacağınıza ve 1 güne kalmaz unutulacağınıza kendinize yatırım yapın. Bu konuda eğitimler veriyorum ama sadece eğitimler yetmez.


Seyircinizi tanıyın bu çok önemli ama en çok da kendinizi tanıyın. Siz keyif almazsanız sahnede, onlar da keyif almaz unutmayın. O yüzden keyif alacağınız bir sunum/deneyim hazırlayın.

İşte o sunum:)


Ve bu sunumu yapmasaydım, korkup hayır deseydim bu karelerin hiç biri olmayacaktı. Hayat bir sahne demiş üstatlar, bizler de burada elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Bir anlam, bir fark, bir iz bırakmak istiyoruz. Bu hayata bir iz bırakmak istiyoruz. Anlamlı bir iz, pozitif bir ayak izi. Hem kendimiz hem de sevdiklerimiz için, gelecek için.


Bu naif çabamız o yüzden değil mi zaten? Bir miras bırakabilmek..


Ve tüm kalbimle söylüyorum sizi dinleyen 1 kişinin bile zihnine ya da kalbine iz bırakabilmek o kadar harika bir duygu ki. Yanınıza gelip: 'Sizin sayenizde pes etmeyeceğim, yapabilirim!' demesi...


Hepimizin bir hikayesi var, unutmayın sizin hikayenizin dinlenebilir olması için önce sizin onu anlatmayı seçmeniz gerekiyor. Ve bir kişiye bile ilham verecekse hikayeniz, bence anlatmaya değer.


Ne dersiniz?


Sevgilerimle,


Gizem

hi@academyunicorn.com // gizemsahan@gizemsahan.com



PS: Hayatınızda en azından hikayesini anlatmak isteyenlere ulaşmak için beğenip paylaşabilirseniz, o güzel sesinizi yorumlarda duyurabilirseniz çok sevinirim:) Şimdiden değer verip okuduğunuz için, paylaştığınız için çok teşekkürler!


PS2: Bu konuda eğitimlerime katılmak isterseniz ilginizi çekebilecek eğitimler hemen bu linkte!

Recent Posts
Follow Me
bottom of page